SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HUMUS

<< 1288 >>

DEVAM: 1- GANİMET MALLARININ BEŞTE BİRİNi (HUMUSU) DEVLETE VERMENİN FARZ KILINMASI

BU SAYFA UZUNDUR VE 14 HADİS VE AÇIKLAMALARI VARIDR.

 

حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثنا إبراهيم بن سعد، عن صالح، عن ابن شهاب قال: أخبرني عروة بن الزبير: أن عائشة أمالمؤمنين رضي الله عنها أخبرته: أن فاطمة عليها السلام، ابنة رسول الله صلى الله عليه وسلم: سألت أبا بكر الصديق بعد وفاة رسول الله صلى الله عليه وسلم: أن يقسم لها ميراثها، ما ترك رسول الله صلى الله عليه وسلم مما أفاء الله عليه، فقال أبو بكر: إن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا نورث، ما تركنا صدقة). فغضبت فاطمة بنت رسول الله صلى الله عليه وسلم فهجرت أبا بكر، فلم تزل مهاجرته حتى توفيت، وعاشت بعد رسول الله صلى الله عليه وسلم ستة أشهر، قالت: وكانت فاطمة تسأل أبا بكر نصيبها مما ترك رسول الله صلى الله عليه وسلم من خيبر وفدك، وصدقته بالمدينة، فأبى أبو بكر عليها ذلك وقال: لست تاركا شيئا كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يعمل به إلا عملت به، فإني أخشى إن تركت شيئا من أمره أن أزيغ. فأما صدقته بالمدينة فدفعها عمر إلى علي وعباس، وأما خيبر وفدك فأمسكها عمر وقال: هما صدقة رسول الله صلى الله عليه وسلم، كانتا لحقوقه التي تعروه ونوائبه، وأمرهما إلى من ولي الأمر، قال: فهما على ذلك إلى اليوم.

 

[-3092-] Urve İbnü'z-Zübeyr, Hz. Aişe'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettikten sonra Allah'ın kendisine fey olarak lutfettiği araziler bırakmıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatima, Hz. Ebu Bekir es-Sıddik'tan bu arazilerden kendisine düşen miras payının verilmesini talep etti."

 

Tekrar: 3711, 4035, 4240, 6725

 

 

[-3093-] Ebu Bekir r.a. ise ona şöyle cevap verdi: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Biz miras bırakmayız, bize kimse mirasçı olmaz. Bizim geride bıraktığımız ne varsa hepsi sadakadır" buyurdu. Fatıma bu cevaba çok kızdı ve Ebu Bekir'i terk edip gitti. Ölünceye kadar da bir daha onunla görüşmedi. Fatıma, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından sonra altı ay yaşadı."

 

Aişe (r.anha) şöyle demiştir: "Hz. Fatıma, Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefat ettikten sonra bıraktığı Hayber ve Fedek arazileri ile Medine'deki sadakalarından (Nadiroğulları ile Kurayza oğullarından payına düşen arazilerden) kendisine düşen payı Hz. Ebu Bekir'den talep etti. Fakat Hz. Ebu Bekir onun bu isteğini kabul etmedi ve şöyle dedi: "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamakta olduğu hiçbir şeyi terk edecek değilim; O s.a.v. ne yaptıysa ben de onu yaparım. Ben O'nun s.a.v. emirlerinden birini bile terk edecek olsam doğru yoldan ayrılacağımdan korkarım." Ancak daha sonra Hz. Ömer, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine'deki tarlalarını Hz. Ali ile Abbas'a verdi. Hayber ve Fedek'teki arazileri ise kimseye vermeyip elinde tuttu. Hz. Ömer şöyle demişti: "Bu iki yerdeki araziler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sadakalarıdır. Bunlar olağanüstü durumlarda gelirlerinden yararlanmak için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ayrılmıştır. Bu bakımdan söz konusu arazilerin idaresi ve sorumluluğu devlet başkanına bırakılmıştır. Zaten bu arazilerle ilgili uygulama günümüze kadar hep böyle olmuştur. "

 

Tekrar: 3712, 4036, 4241, 6726

 

 

حدثنا إسحاق بن محمد الفروي: حدثنا مالك بن أنس، عن ابن شهاب، عن مالك بن أوس بن الحدثان، وكان محمد بن جبير ذكر لي ذكرا من حديثه ذلك، فانطلقت حتى أدخل على مالك بن أوس، فسألته عن ذلك الحديث، فقال مالك: بينا أنا جالس في أهلي حين متع النهار، إذا رسول عمر بن الخطاب يأتيني، فقال: أجب أمير المؤمنين، فانطلقت معه حتى أدخل على عمر، فإذا هو جالس على رمال سرير، ليس بينه وبينه فراش، متكئ على وسادة من أدم، فسلمت عليه ثم جلست، فقال: يا مال، إنه قدم علينا من قومك أهل أبيات، وقد أمرت فيهم برضخ، فاقبضه فاقسمه بينهم، فقلت: يا أمير المؤمنين لو أمرت به غيري، قال: اقبضه أيها المرء، فبينا أنا جالس عنده أتاه حاجبه يرفأ، فقال: هل لك في عثمان وعبد الرحمن بن عوف والزبير وسعد بن أبي وقاص يستأذنون؟ قال: نعم، فأذن لهم فدخلوا فسلموا وجلسوا، ثم جلس يرفأ يسيرا، ثم قال: هل لك في علي وعباس؟ قال: نعم، فأذن لهما فدخلا فسلما فجلسا، فقال عباس: يا أمير المؤمنين اقض بيني وبين هذا، وهما يختصمان فيما أفاء الله على رسوله صلى الله عليه وسلم من بني النضير، فقال الرهط، عثمان وأصحابه: يا أمير المؤمنين اقض بينهما، وأرح أحدهما من الآخر، قال عمر: تيدكم، أنشدكم بالله الذي بإذنه تقوم السماء والأرض، هل تعلمون أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا نورث، ما تركنا صدقة). يريد رسول الله صلى الله عليه وسلم نفسه؟ قال الرهط: قد قال ذلك، فأقبل عمر على علي وعباس، فقال: أنشدكما الله، أتعلمان أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قد قال ذلك؟ قالا: قد قال ذلك، قال عمر: فإني أحدثكم عن هذا الأمر، إن الله قد خص رسوله صلى الله عليه وسلم في هذا الفيء بشيء لم يعطه أحدا غيره، ثم قرأ: {وما أفاء الله على رسوله منهم - إلى قوله - قدير}. فكانت هذه خالصة لرسول الله صلى الله عليه وسلم، والله ما احتازها دونكم، ولا استأثر بها عليكم، قد أعطاكموها وبثها فيكم، حتى بقي منها هذا المال، فكان رسول الله صلى الله عليه وسلم ينفق على أهله نفقة سنتهم من هذا المال، ثم يأخذ ما بقي فيجعله مجعل مال الله، فعمل رسول الله صلى الله عليه وسلم بذلك حياته، أنشدكم بالله هل تعلمون ذلك؟ قالوا: نعم، ثم قال لعلي وعباس: أنشدكم بالله هل تعلمان ذلك؟ قال عمر: ثم توفي الله نبيه صلى الله عليه وسلم، فقال أبو بكر: أنا ولي رسول الله صلى الله عليه وسلم، فقبضها أبو بكر، فعمل فيها بما عمل رسول الله صلى الله عليه وسلم، والله يعلم: إنه فيها لصادق بار راشد تابع للحق، ثم توفي الله أبا بكر، فكنت أنا ولي أبي بكر، فقبضتها سنتين من إمارتي، أعمل فيها بما عمل رسول الله صلى الله عليه وسلم وما عمل فيها أبو بكر، والله يعلم: إني فيها لصادق بار راشد تابع للحق، ثم جئتماني تكلماني، وكلمتكما واحدة وأمركما واحد، جئتني يا عباس تسألني نصيبك من ابن أخيك، وجاءني هذا - يريد عليا - يريد نصيب امرأته من أبيها، فقلت لكما: إن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا نورث، ما تركنا صدقة). فلما بدا لي أن أدفعه إليكما، قلت: إن شئتما دفعتهما إليكما، على أن عليكما عهد الله وميثاقه: لتعملان فيها بما عمل فيها رسول الله صلى الله عليه وسلم، وبما عمل فيها أبو بكر، وبما عملت فيها منذ وليتها، فقلتما: ادفعها إلينا، فبذلك دفعتها إليكما، فأنشدكم بالله هل دفعتها إليهما بذلك؟ قال الرهط: نعم، ثم أقبل على علي وعباس، فقال: أنشدكما بالله، هل دفعتها إليكما بذلك؟ قالا: نعم، قال: فتلتمسان مني قضاء غير ذلك، فوالله الذي بإذنه تقوم السماء والأرض لا أقضي غير ذلك، فإن عجزتما عنها فادفعاها إلي، فإني أكفيكماها.

 

[-3094-] Malik İbn Evs İbnü'l-Hadesan'ın şöyle dediği nakledilmiştir: Muhammed İbn Cübeyr bu rivayet ettiği hadisten bir kısmını bana anlattı.Ben de bu hadis hakkında bilgi istemek üzere Malik İbn Evs'e gittim. Bana şunları anlattı. "Ben öğleden önce ailemle birlikte otururken Hz. Ömer'in gönderdiği birisi gelip: "Ömer seni çağırıyor!" dedi. Ben de kalkıp onunla birlikte Hz. Ömer'in yanına gittim. Yanına vardığımızda Ömer deriden mamul bir yastığa yaslanmış oturuyordu. Altında hurma yapraklarından yapılmış bir sergi vardı. Serginin üzerinde minder gibi bir şey de yoktu. Kendisine selam verip oturdum. Hz. Ömer bana: "Ey Malik, senin kabilenden ihtiyaç sahibi bazı kimseler gelip benden yardım istediler. Ben de onlara küçük bir miktar yardım yapılması için talimat verdim. Sen bu yardımları al ve götürüp onlara paylaştır!" dedi. Ben: "Ey mu'minlerin emiri, bu iş için başka birisini görevlendirseniz!" deyince: "Sana bu malzemeleri al ve dağıt dedik be adam!" diye çıkıştı. Ben orada otururken Hz. Ömer'in kapı görevlisi (hacib) Yerfa içeri girip: "Osman İbn Affan, Abdurrahman İbn Avf, Zübeyr ve Sa'd İbn Ebi Vakkas içeri girmek için izin istiyorlar, müsaade var mıdır!" dedi. Hz. Ömer onların girmesine izin verdi. Onlar da içeri girdiler ve selam verip oturdular. Yerfa da kısa bir süre oturduktan sonra: "Ali ile Abbas da girmek istiyorlar!" dedi. Hz. Ömer onlara da izin verdi. Onlar da içeri girdiler ve selam verip oturdular.

    

Abbas (r.a.): "Ey mu'minlerin emiri, Ali ile aramızdaki şu davayı karara bağlasanız!" dedi. Abbas ile Ali, Allah'ın Resulü'ne fey' olarak verdiği Nadiroğullarının malları konusunda anlaşmazlık yaşıyorlardı. Hz. Osman ile birlikte gelen gruptakiler de: "Ey mu'minlerin emiri, bunların arasındaki davayı karara bağla ve bunları birbirlerinden kurtar!" dediler.

 

Hz. Ömer de bunun üzerine konuşmaya başladı: "Biraz ağır olun, müsaade edin bakalım! Göğü ve yeri elinde tutan Allah hakkı için söyleyin! Siz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın: "Biz miras bırakmayız; bize kimse mirasçı olmaz. Bizim bıraktığımız ne varsa sadakadır" buyurduğunu biliyor musunuz?"

 

Hz. Osman ile birlikte olanlar: "Evet, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle buyurdu" dediler. Sonra Hz. Ömer, Hz. Ali ile Abbas'a dönerek: "Allah için söyleyin bakalım' Siz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in böyle buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da: "Evet, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle buyurdu" dediler. Hz. Ömer de şöyle dedi: "Bakın şimdi size bu konuyu anlatayım: Allah Teala savaşsız olarak ele geçirilen bu malların (fey') bir kısmını sırf Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vermiştir; ondan başka hiç kimseye böyle bir ayrıcalık tanımamıştır. Nitekim Allah TeaIa şöyle buyurmuştur: "Allah'ın o mallardan Nebiine fey' olarak verdikleri için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, Nebilerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir. "[Haşr, 6] Dolayısıyla bu mallar sadece Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hastır. Ancak Allah'a yemin ederim ki, O s.a.v. bu malları sizden uzak tutarak sırf kendi menfaatine kullanmamış ve kendisine ayırmamıştır. O s.a.v. buradan gelen gelirleri sizlere vermiş ve sizin yararınız için kullanmıştır. Geriye de sadece şu an çekişmekte olduğunuz mallar kalmıştır. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ailesinin bir yıllık nafakasını işte bu mallardan sağlardı. Geriye artanı da Allah hakkı için kullanılacak mallar arasına katardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatı boyunca söz konusu malları bu şekilde işletti. Allah hakkı için söyleyin bakalım; Siz bunu biliyor musunuz?"

 

Hz. Osman ile beraberindekiler: "Evet" dediler. Hz. Ömer, Abbas ile Ali'ye dönerek: "Siz de Allah için söyleyin bakalım; bunu biliyor musunuz?" dedi ve sözlerine şöyle devam etti: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettikten sonra Ebu Bekir: "Ben Allah'ın Resulü'nün arkasından ümmetin idaresini üstlendim" diyerek bu malları ele aldı ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamasını aynen devam ettirdi. Allah biliyor ki, o bu mallar konusunda doğru, dürüst ve hakkaniyete uygun davrandı. Sonra o da vefat etti ve ben onun vekili olarak bu görevi üstlendim. Ben de bu malları ele alıp başkanlığımın iki yılı boyunca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Hz. Ebu Bekir'in uygulamalarını aynen devam ettirdim. Allah biliyor ki, ben de bu mallar konusunda doğru, dürüst ve hakkaniyete uygun davrandım. Sonra siz çıkıp geldiniz ve bana bazı şeyler söylediniz. İkinizin söylediği de aynı şey. Ey Abbas, sen bana geldin ve kardeşinin oğlunun malındaki payını istedin ve Ali de gelip eşinin babasından kalan miras payını istedi. Ben de size: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; "Biz miras bırakmayız; bize kimse mirasçı olmaz. Bizim bıraktığımız ne varsa sadakadır" buyurdu, diye cevap vermiştim.

 

Fakat daha sonra bu malları size vermenin uygun olacağını düşündüm ve size şu çözümü arz ettim: "Dilerseniz bu malları size bırakayım. Fakat ileri süreceğim şu şartlara kesinlikle riayet edeceksiniz: Allah adına bana söz verin, bu malları Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ebu Bekir'in ve benim iki yıldan beri yönettiğimiz gibi yönetip işleteceksiniz; asla bu uygulamadan vazgeçmeyeceksiniz." Siz de bunu kabul ederek: "Tamam malları bize ver!" dediniz. Ben de söz konusu arazileri bu ileri sürdüğüm şartlarla size bırakıyorum. Allah hakkı için şahit olun, ben bu arazileri söylemiş olduğum şartlarla Abbas ile Ali'ye bıraktım mı?" Orada bulunanlar: "Evet" dediler. Hz. Ömer daha sonra Ali ile Abbas'a dönerek onlara da: "Allah hakkı için söyleyin, ben bu arazileri söylemiş olduğum şartlarla size bıraktım mı?" diye sordu. Onlar da: "Evet" dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: "Benden bu verdiğim karar dışında bir karar beklemeyin! Gökler ve yerlerin O'nun emriyle ayakta durduğu Allah'a yemin ederim ki ben bundan başka bir hüküm ve karar vermem. Eğer bu söylediğim şartlarla söz konusu arazileri işletemeyecek duruma düşerseniz tekrar bana iade edersiniz. Ben de bu işi gereği gibi yerine getiririm."

 

 

AÇIKLAMA:     Bu konu başlığı altında nakledilen Hz. Fatıma ile ilgili rivayette, Hz. Fatima’nın ölünceye kadar Hz. Ebu Bekir'den ayrıldığı ifade edilmektedir. Ma'mer'in naklettiği rivayette ise Hz. Fatıma'nın ölünceye kadar Hz. Ebu Bekir ile konuşmadığı söylenmektedir. Beyhaki'nin Şa'bi yoluyla naklettiği bir rivayete göre: "Hz. Ebu Bekir, Hz. Fatıma'yı ziyarete gelmişti. Hz. Ali, Hz. Fatıma'ya: "Ebu Bekir geldi, seni ziyaret etmek için izin istiyor!" diye haber verdi. Hz. Fatıma: "Sen ona izin vermemi ister misin?" diyerek kocasının görüşünü almak istedi. Hz. Ali de: "Evet" diye karşılık verince Hz. Fatıma izin verdi. İçeriye giren Hz. Ebu Bekir onun gönlünü aldı ve birbirlerinden hoşnut bir şekilde ayrıldılar." Bu rivayet her ne kadar mürselolsa da Şa'bı'ye kadar olan senedi sahihtir. İşte bu rivayet Hz. Fatıma'nın hayatının sonuna kadar Hz. Ebu Bekir'e dargın durmadığını açıklamakta ve konu hakkında doğabilecek kuşkuları da gidermektedir.

 

Bazı bilginler bu konu ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmışlardır: "Hz. Fatima'nın Ebu Bekir'i terkedip gitmesi haram olan darılma ve küsme şeklinde değildir. Fatıma onunla bir arada bulunmayı ve kendisiyle karşılaşmayı istememektedir; içinde bir ukde oluştuğu için onun yanına gitmeyi arzulamamaktadır. Bu ise haram olan dargınlık ve kırgınlık yoluyla ayrılmak değildir. Zira haram olan küskünlük tarafların karşılaştıkları halde birbirlerinden yüz çevirmeleridir. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Fatıma öfkeli ve kızgın bir şekilde Hz. Ebu Bekir'in yanından ayrıldıktan sonra uzun bir süre bunun etkisinden kurtulamamış ve kendi üzüntüsüyle baş başa kalmıştır. Hastalandıktan sonra da evinden ayrılamamıştır."

Hz. Fatıma'nın kendisine cevap olarak arz edilen hadise rağmen öfkelenmesinin sebebi ise söz konusu hadisi Hz. Ebu Bekir'in anladığından daha farklı bir şekilde yorumlamasıdır. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Fatıma, Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir kayıt koymaksızın genel bir tarzda ifade ettiği "Biz miras bırakmayız, bize kimse mirasçı olmaz" hükmünün tahsis edildiğine inanmaktadır. Onun bu yorumuna göre Hz. Nebi'in sallallahu aleyhi ve sellem geride bıraktığı arazi ve gayri menkullerin bizatihi kendileri miras olarak kalmaz ancak bunların kullanım hakları miras kalabilir. Halbuki Hz. Ebu Bekir bu hadisi genel anlamda almıştır. Dolayısıyla Hz. Ebu Bekir ile Fatıma arasındaki görüş ayrılığı yoruma açık bir rivayetten kaynaklanmaktadır. İşte Hz. Fatıma kendi görüşünün doğru olduğu kanaatine vardığı için Hz. Ebu Bekir ile bir araya gelmek istememiştir. Aslında Şa'bı'den nakledilen rivayet sabit ise tüm bu açıklamalara gerek kalmayacak ve uzun süre dargın kalma problemi çözülmüş olacaktır. Zaten akıl ve dindarlık bakımından çok ileri bir düzeyde olan Hz. Fatıma'ya yakışan da budur.

("Ben Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem uygulamakta olduğu hiçbir şeyi terk edecek değilim; O sallallahu aleyhi ve sellem ne yaptıysa ben de onu yaparım.") "Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken kendi payını hangi alanlara harcıyor idiyse O'nun vefatından sonra halife söz konusu payı aynı alanlara harcar. Bu harcamalardan arta kalan ise kamu yararı için sarf edilir" diyenler Hz. Ebu Bekir'in bu sözüne dayanırlar. İmam Şafii ise bu tür malların kamu yararı için harcanacağını söylemiştir. Ancak İmam Şafiı'nin görüşü ile bu görüş arasında herhangi bir çelişki yoktur. İmam Şafii'den nakledilen başka bir görüş de bu konudaki karar yetkisinin devlet başkanına ait olduğu yönündedir. İmam Malik ile Sevrı: "Söz konusu pay hakkında nasıl bir uygulanıaya başvurulacağı konusu devlet başkanının idihadına bırakılmıştır" demişlerdir. Ahmed İbn Hanbel'e göre bu pay, silah ve at alımı için kullanılır. İbn Cerir bu payın ganimet ayetinde [Enfal, 41] sayılan dört gruba harcanacağı görüşündedir. İbnü'l-Münzir, (İbn Cerir'in görüşüyle ilgili olarak): "Bu görüşü arz eden kimseler, zekatın ayette sayılan kesimlerin tamamına harcanacağını söyleyen görüş sahipleri ile aynı kimseler olmalıdır. Buna göre eğer zekatı ya da ganimeti hak eden söz konusu kesimlerden biri bulunmayacak olursa kalan diğer kategorilere harcama yapılır" demiştir. Bu sözü ile kasdettiği kimseler de Şafiilerdir. Ebu Hanife: "Bunlar yakın akrabanın payları ile birlikte diğer üç gruba harcanır" demiştir. Ganimetin 1/25'inin (beşte birinin beşte biri) savaşçılara, savaş olmaksızın elde edilen düşmana ait malların 1/25'inin ise kamu yararını ilgilendiren alanlara harcanacağını söyleyenler de olmuştur.

 

(Hz. Ömer, Resulullah'ın (s.a.v.) Medine'deki sadakalarını Hz. Ali ile Abbas'a verdi. Hayber ve Fedek'teki arazileri ise kimseye vermeyip yönetici olarak kendi elinde tuttu.) Bu açıklama Hz. Nebi'in (s.a.v.) sadaka olarak bıraktığı mallarının Nadıroğulları Yahudilerinden elde edilen araziler olduğunu göstermektedir. Hayber ve Fedek'teki payı hakkındaki uygulama ise ondan sonra ümmetin işini üstlenen halifelere kalmıştır. Hz. Ebu Bekir kendi döneminde Resulullah'ın (s.a.v.) eşlerinin ve O'nun (s.a.v.) hayatta iken pay verdiği diğer kimselerin ihtiyaçlarını gidermek amacını güttüğü için Hayber ve Fedek gelirlerini bunlara harcamıştır. Arta kalanı ise kamu yararı için kullanmıştır. Hz. Ömer de bu uygulamayı aynen devam ettirmiştir.

 

(Allah Teala savaşslZ olarak ele geçirilen bu malların (feyı) bir kısmını sırf Hz. Nebi'e (s.a.v.) vermiştir; ondan başka hiç kimseye böyle bir ayrıcalık tanımamıştır. Hz. Ömer'in bu sözü bazı rivayetlerde farklı şekillerde gelmiştir:

 

Amr İbn Dinar'ın İbn Şihab'tan naklettiği rivayet: "Allah Nadıroğulları Yahudilerine ait malları, Resulü'ne fey (savaşsız olarak elde edilen düşman malları) olarak lutfetmiştir. Bu, sadece ona has bir uygulamadır. Resulullah (s.a.v.) buradan elde edilen gelirden ailesinin bir yıllık nafakasını ayırır sonra geriye kalan kısmı da Allah yolunda cihada hazırlık olması için silah ve at alımı, bakımı vs. için kullanırdı."

 

Ebu Davud'un Usame İbn Zeyd yoluyla İbn Şihab'tan naklettiği rivayet ise şöyledir: "Resulullah s.a.v.'in üç arazisi vardı: Nadiroğullarından elde edilen araziler, Hayber arazileri ve Fedek toprakları. Nadiroğullarından alınan topraklar Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) ihtiyaçlarının giderilmesi için, Fedek topraklarından elde edilen gelir ise yolda kalmışlar (ibnü's-sebıl) için ayrılıp tahsis edilmişti (habs). Hz. Nebi (s.a.v.) Hayber'deki arazileri Müslümanlar arasında paylaştırır, kendi ailesinin ihtiyaçları için bir bölümünü ayırıc ve arta kalan kısmı da muhacirlerden yoksuVfakir olanlara dağıtırdı." Bu son iki rivayet arasında herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü hem yoksul muhacirlere hem de savaş malzemesi alımına kullanılmış olması mümkündür.

 

Ebu Davud yukarıda nakledilen Ebu'l-Buhteri rivayetinde şöyle bir ek bilgiye de yer vermektedir: "Resulullah (s.a.v.) bu malların gelirlerinden ailesine harcar ve arta kalan kısmını da tasadduk ederdi/sadaka olarak verird:

 

Bu rivayet ile Hz. Aişe'nin naklettiği: "Resul-i Ekrem (s.a.v.) vefat e:tiğinde zırhı satın almış olduğu bir miktar arpa karşılığında rehin olarak satıcıda kalmıştı" şeklindeki rivayet arasında herhangi bir çelişki bulunmamaktadır. Çünkü bu iki rivayetin arasını bulmak için şöyle bir yorum yapılabilir: "Resulullah (s.a.v.) başlangıçta ailesinin geçimi için bir yıllık nafaka ayırır. Sonra sene boyunca kapısına dayanıp ondan bir şey isteyen ihtiyaç sahipleri için harcama yapardı. Bu yüzden bazen ihtiyacı olan şeyleri de bir borc olarak buradan aldığı oluyordu.

 

İslam alimleri arasında savaşmaksızın ele geçirilen düşman mallarının (fey') hangi alanlara harcanacağı konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. İmam Malik'e göre bu tür mallar ile düşmandan savaş sonrasında ganimet olarak alınan malların beşte biri arasında hüküm açısından bir fark yoktur;yani fey' ve humus aynı şeylerdir. Bunlar devlet hazinesine bırakılır ve devlet başkanı ictihadına göre Hz. Nebi'in (s.a.v.) akrabaları na harcar. Alimlerin çoğunluğu ise savaşsız ele geçirilen düşman malları ile ganimetin beşte biri (fey' ve humus) arasında harcama yapılacak alanlar bakımından fark bulunduğunu söylemiştir. Buna göre ganimetin beşte biri Enfal suresindeki ayette [Enfal, 41] zikredilen sınıflar dışında hiçbir alana harcanamaz. Fey' ile ilgili uygulama ise devlet başkanının ictihadına bırakılmıştır. O bu konuda kamu yararı, müslümanların genel menfaati doğrultusunda karar verecektir. İbnü'l-Münzir ve diğer bazı alimlerin işaret ettiği gibi bu konuda İmam Şafii herkesten farklı bir görüş arz etmiş ve tek kalmıştır:

 

"Savaşsız ele geçirilen mallar beşe bölünür. Bunun beşte dörtlük kısmı Resulullah'a (s.a.v.) aittir. Ayrıca ganimet olarak elde edilen mallarda olduğu gibi feyin 1I25'i (beşte birin beşte biri) de Hz. Nebi'e (s.a.v.) verilir. Beşte birin beşte birinden geriye kalan beşte dörtlük kısım (4/25'lik pay) ise yine ganimette söz konusu edilen kesimlere harcanır." Buna karşılık alimlerin çoğunluğu şöyle demiştir: "Savaşsız ele geçirilen düşman mallarının tamamı Resul-i Ekrem'e (s.a.v.) aittir." Bu alimler görüşlerine delil olarak Hz. Ömer'in fey ayetini zikrettikten sonra söylediği şu sözü gösterirler: "Bu, sırf Resulullah'a (s.a.v.) hastır." İmam Şafii ise Hz. Ömer'in bu sözünü şöyle yorumlamıştır: "Hz. Ömer'in burada kasdettiği söz konusu malların 4/5'lik kısmıdır."

 

 

Hadisten Çıkarılan Dersler

 

1. Her kabilenin lideri kendi toplumunda meydana gelen olaylarla ilgilenmek ve bunları çözüme bağlamakla yükümlüdür. Çünkü en bilgili olan ve kimin daha fazla hak sahibi olduğunu bilen odur.

 

2. Devlet başkanı bir kabilenin ileri gelenlerini yanına çağırtabilir ve kendilerine adlarıyla veya adlarını kısaltarak hitap edebilir.

 

3. Bir kimse kendisine verilen işi üstlenmek istemediği için görevi veren kişiden affını talep edebilir.

 

4. Devlet başkanı bazı işlerin yerine getirilmesi için görevli atarken yumuşak davranmalıdır.

 

5. Devlet başkanı gelip gidenleri karşılaması ve uğurlaması için sekreter (hacip) görevlendirebilir.

 

6. Devlet başkanı ile yüzyüze oturup görüşerek herhangi bir olayla ilgili kararın bir an önce verilmesi için aracılık yapmakta bir sakınca yoktur.

 

7.Hakim kararını verince bu kararın gerekçesini de açıklar.

 

8. Devlet başkanı kendisinin vekili olarak vakıf işlerini yürütmek üzere bir yönetici tayin edebilir, bu konuda iki kişiyi ortak kılabilir.

 

9. Bazı aşırıya giden zahidlerin aksine uzun süreli olarak erzak depolamak, biriktirmek mümkündür. Bu da tevekkül anlayışıyla asla çelişmez.

 

10. Gayri menkul edinmek, bunun gelirinden istifade etmek kişiye yarar sağlar. Ayrıca ziraat, ticaret ve diğer mesleklerle ilgilenerek gelir elde etmek de iyidir.

 

11. Devlet başkanı herhangi bir karar vereceği zaman konu hakkında bir delil varsa bunu esas almakla ve gereği ile hükmetmekle yükümlüdür.

 

12.Hakim konu hakkında sahip olduğu bilgilere dayanarak karar verebilir.

 

13. (Devlet başkanı, lider vs. gibi) Herhangi bir kimsenin yönetimi ve bakımı altında olanlar bağlı bulundukları kişinin bir işle meşgulolduğunu görecek olurlarsa o sözü açmadan konuşmaya başlamazlar.

 

14. Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem feyden ve ganimetierin beşte birinden ancak kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyacı kadarını alırdı. Kalan kısım üzerinde de dilediği gibi tasarrufta bulunurdu.

 

Bazı bilginlere göre ise Allah Teala bu malların kendisinin (rakabe) mülkiyetini Nebiine vermemiş sadece bunların gelirlerinden ve yararlarından ihtiyacı kadarını alma hakkını vermiştir. Ondan sonra bu malların yönetimini ve idaresini üstlenen kimseler için de aynı hüküm geçerlidir.

 

 

2. GANİMETİN BEŞTE BİRİNİ VERMEK DİNDENDİR (DiNi BİR GÖREVDİR)

 

حدثنا أبو النعمان: حدثنا حماد، عن أبي حمزة الضبعي قال: سمعت ابن عباس رضي الله عنهما يقول: قدم وفد عبد القيس، فقالوا: يا رسول الله، إنا هذا الحي من ربيعة، بيننا وبينك كفار مضر، فلسنا نصل إليك إلا في الشهر الحرام، فمرنا بأمر نأخذ به وندعو إليه من وراءنا، قال: (آمركم بأربع، وأنهاكم عن أربع، الإيمان بالله: شهادة أن لا إله إلا الله - وعقد بيده - وإقام الصلاة، وإيتاء الزكاة، وصيام رمضان، وأن تؤدوا لله خمس ما غنمتم. وأنهاكم عن الدباء، والنقير، والحنتم، والمزفت).

 

[-3095-] İbn Abbas r.a.'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Abdülkays heyeti bir defasında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi ve şunları söyledi: "Ey Allah'ın Resulü, biz Rebia oğullarından bir grubuz. Bizimle sizin aranızda Mudar müşrikleri bulunuyor. Bu yüzden yanınıza sadece haram aylarda gelebiliyoruz. Bize yapacağımız ve halkımızı çağıracağımız emirler verirseniz bunları yerine getiririz." Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: "Ben size dört görevi emrediyorum, dört şeyi de yasaklıyorum. Emrettiklerim şunlardır: En başta Allah'a iman edip, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edeceksiniz. -Bu sırada Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini birleştirdi ve devam etti- Namazı kılacaksınız, zekat, vereceksiniz, Ramazan ayında oruç tutacaksınız ve ganimet olarak ele geçirdiğiniz malların beşte birini Allah için vereceksiniz. Yasakladığım şeyler ise: Dubba, nakfr, hantem ve müzeffettir.

 

 

3. RESULULLAH S.A.V.'İN VEFATINDAN SONRA EŞLERİNİN NAFAKASININ KARŞıLANMASI

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة رضي الله عنه: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (لا يقتسم ورثتي دينارا، ما تركت بعد نفقة نسائي ومؤونة عاملي فهو صدقة).

 

[-3096-] Ebu Hureyre r.a. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Benim mirasçım konumunda bulunanlar bir dinar bile paylaşamazlar. Eşlerimin nafakası ile amillerin geçimliği ayrıldıktan sonra benden kalan bütün mallar sadakadır."

 

 

حدثنا عبد الله بن أبي شيبة: حدثنا أبو أسامة: حدثنا هشام، عن أبيه، عن عائشة قالت: توفي رسول الله صلى الله عليه وسلم وما في بيتي من شيء يأكله ذو كبد، إلا شطر من شعير في رف لي، فأكلت منه حتى طال علي، فكلته ففني.

 

[-3097-] Aişe r.anha'nın şöyle dediği nakledilmiştir: "Resuluııah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde benim evimde bir kap içerisindeki küçük bir miktar arpa dışmda canlılar için yiyecek hiçbir şey yoktu. Ben bu arpayı çok uzun bir süre yediğim halde bitiremedim. Sonra bir ara kalan arpayı tarttım. Bunun üzerinden çok fazla geçmeden arpa tükendi."

 

 

حدثنا مسدد: حدثنا يحيى، عن سفيان قال: حدثني أبو إسحاق قال: سمعت عمرو بن الحارث قال: ما ترك النبي صلى الله عليه وسلم إلا سلاحه، وبغلته البيضاء، وأرضا تركها صدقة.

 

[-3098-] Amr İbnü'l-Haris şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde silahı, beyaz katırı ve sadaka olarak bıraktığı arazisi dışında hiçbir mal bırakmadı. "

 

 

AÇIKLAMA:     Hadiste geçen amil kelimesinin ne anlama geldiği konusunda farklı görüşler vardır. Bu konuda itimat edilen açıklamaya göre kasdedilenler halifelerdir. Taberi ile İbn Battal ise "kasdedi!enler bağışlanan hurmalıkları idare edenlerdir" demişlerdir.

 

 

4- HZ. NEB'İN EŞLERİNİN EVLERİYLE İLGİLİ OLARAK NAKLEDİLEN RİVAYETLER VE ONLARA NİSBET EDİLEN EVLER

 

وقول الله تعالى: {وقرن في بيوتكن} /الأحزاب: 33/. و: {ولا تدخلوا بيوت النبي إلا أن يؤذن لكم} /الأحزاب: 53/.

Allah Teala Nebi hanımlarına hitaben şöyle buyurmuştur: "Evlerinizde oturunf"[Ahzab,33] Başka bir ayet de şöyledir: "Ey iman edenler, size izin verilmediği sürece Nebiin evlerine girmeyinf"[Ahzab, 53]

 

حدثنا حبان بن موسى ومحمد قالا: أخبرنا عبد الله: أخبرنا معمر ويونس، عن الزهري قال: أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة بن مسعود: أن عائشة رضي الله عنها زوج النبي صلى الله عليه وسلم قالت: لما ثقل رسول الله صلى الله عليه وسلم، استأذن أزواجه أن يمرض في بيتي، فأذن له.

 

[-3099-] Nebi Efendimizin eşi Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı iyice ağırlaşınca diğer eşlerinden benim evimde kalmak için izin istedi. Onlar da izin verdiler."

 

 

حدثنا ابن أبي مريم: حدثنا نافع: سمعت ابن أبي مليكة قال: قالت عائشة رضي الله عنها: توفي النبي صلى الله عليه وسلم في بيتي، وفي نوبتي، وبين سحري ونحري، وجمع الله بين ريقي وريقه. قالت: دخل عبد الرحمن بسواك، فضعف النبي صلى الله عليه وسلم عنه، فأخذته، فمضغته، ثم سننته به.

 

[-3100-] Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim evimde, eşlerinde kalma sırası bende iken ve benim kucağımda vefat etti. Hatta Allah Teala benim tükürüğümü onun tükürüğü ile birleştirdi. O sırada Abdurrahman elinde bir misvakla içeri girmişti. Resul- i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem misvağı almak istiyordu fakat rahatsız olduğu için buna gücü yetmedi. Ben de misvağı alıp çiğnedim ve yumuşattıktan sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dişlerini misvakla temizledim."  

 

not:     (Ayrıca bkz. Kitabü'l-meğazi, Bab, 83. )

 

 

حدثنا سعيد بن عفير قال: حدثني الليث قال: حدثني عبد الرحمن ابن خالد، عن ابن شهاب، عن علي بن حسين: أن صفية زوج النبي صلى الله عليه وسلم أخبرته:

 أنها جاءت رسول الله صلى الله عليه وسلم تزوره، وهو معتكف في المسجد، في العشر الأواخر من رمضان، ثم قامت تنقلب، فقام معها رسول الله صلى الله عليه وسلم، حتى إذا بلغ قريبا من باب المسجد، عند باب أم سلمة زوج النبي صلى الله عليه وسلم، مر بهما رجلان من الأنصار، فسلما على رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم نفذا، فقال لهما رسول الله صلى الله عليه وسلم: (على رسلكما). قالا: سبحان الله يا رسول الله، وكبر عليهما ذلك، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (إن الشيطان يبلغ من الإنسان مبلغ الدم، وإني خشيت أن يقذف في قلوبكما شيئا).

 

[-3101-] Nebi s.a.v.'in eşlerinden Safiyye başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: "Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ramazan ayının son on günü mescitte itikafta iken ziyaretine gitmiştim. Sonra kalktım ve dönmek üzere yürüdüm. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de benimle birlikte mescidin kapısına yakın bir yere kadar geldi. Bu kapı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşlerinden Ümmü Seleme'ye ait evin kapısına bakıyordu. Bu sırada oradan Ensar>dan iki kişi geçiyordu. Onlar Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam verip adımlarını hızlandırdılar. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Acele etmeyin ! Bu benim eşim Safiyye'dir" buyurdu. Onlara bu ağır geldi üzüntü ve şaşkınlıkla: "Sübhanallah, Ey Allah'ın Resulü!?" dediler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: "Şeytan insanın bedenindeki kan gibi onun içinde dolaşır. Ben onun sizin kalplerinize bir şüphe bırakmasından korktum. "

 

 

AÇIKLAMA:     Araplar bir şey’e şaşırınca ‘Sübhanallah’ derler, Ashabın aklının ucundan bile Nebi s.a.v. hakkında kötü bir düşünce geçmez, bununla beraber şeytan’ın boş durmayacağını muhteşem uslubu ile Nebi s.a.v. bu şekilde bize öğretti.

 

 

حدثنا إبراهيم بن المنذر: حدثنا أنس بن عياض، عن عبيد الله، عن محمد بن يحيى بن حبان، عن واسع بن حبان، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما قال: ارتقيت فوق بيت حفصة، فرأيت النبي صلى الله عليه وسلم يقضي حاجته، مستدبر القبلة، مستقبل الشأم.

 

[-3102-] Abdullah İbn Ömer r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben bir defasında (ablam) Hafsa'nın evine çıkmıştım. Bu sırada Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasını kıbleye, önünü de Şam tarafına dönmüş bir şekilde hacetini giderdiğini gördüm. "

 

 

حدثنا إبراهيم بن المنذر: حدثنا أنس بن عياض، عن هشام، عن أبيه: أن عائشة رضي الله عنها قالت: كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يصلي العصر والشمس لم تخرج من حجرتها.

 

[-3103-] Aişe r.anha şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ikindi namazını kıldırdığında güneş hala benim odama vuruyor olurdu."

 

 

حدثنا موسى بن إسماعيل: حدثنا جويرية، عن نافع، عن عبد الله رضي الله عنه قال: قام النبي صلى الله عليه وسلم خطيبا، فأشار نحو مسكن عائشة، فقال: (هنا الفتنة - ثلاثا - من حيث يطلع قرن الشيطان).

 

[-3104-] Abdullah İbn Ömer r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir defasında ayağa kalkıp hitap ederken Hz. Aişe'nin evinin bulunduğu tarafa işaret ederek üç defa şöyle buyurdu: "Fitne işte oralardan, şeytanın taraftarlarının doğduğu yerden ortaya çıkacak. "

 

Tekrar: 3279, 3511, 5296, 7092, 7093.

 

AÇIKLAMA:     Kitabü'l-fıten bölümünde yapılacaktır.

 

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن عبد الله بن أبي بكر، عن عمرة بنت عبد الرحمن: أن عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم أخبرتها:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان عندها، وأنها سمعت صوت إنسان يستأذن في بيت حفصة، فقلت: يا رسول الله، هذا رجل يستأذن في بيتك، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أراه فلانا - لعم حفصة من الرضاعة - الرضاعة تحرم ما تحرم الولادة).

 

[-3105-] Amre binti Abdurrahman'dan nakledilmiştir: "Hz. Aişe bana şunları anlattı: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim yanımda bulunuyordu. Bu sırada birisinin Hz. Hafsa'nın evine girmek üzere izin istediğini duydum. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: "Ey Allah'ın Resulü, birisi senin evine girmek için izin istiyor" dedim. O s.a.v. de şöyle buyurdu: "Gördüğüm kadarıyla o, Hafsa'nın süt amcasıdır. Doğum / kan bağı dolayısıyla haram olanlar süt emme dolayısıyla da haram olurlar."

 

Bu rivayetle ilgili ayrıntılı açıklama Kitabü'r-rada' bölümünde yapılacaktır. İNŞAALLAH

 

 

AÇIKLAMA:     İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: "İmam Buhari bu başlık altında söz konusu evlerin hayatta oldukları sürece Resulullah'ın sallaııahu aleyhi ve sellem hanımlarına ait olduğunu açıklamak istemiştir. Zira evler onlara nispet edilerek zikredilmiştir. Çünkü onların geçimleri için gerekli nafakanın ve barınma ihtiyaçlarının daha sonra da karşılanması Hz. Nebi'e sallaııahu aleyhi ve sellem has özelliklerden birisidir. Zira Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem eşleri ondan sonra başka hiç kimse ile evlenemezler. "